Nereden geliyor bu insanlar, nereye gidiyorlar peki? Ya onlar da bilmiyorsa, ya sen de bilmiyorsan. Ne felaket bir durum, ne büyük bir felaket. O kadar hırsız ve o kadar korkak. Nereden geldiler? Nasıl girdiler içeri? Onlar da mı bilmiyor? Özü ne bu işin, nedir gizemi. O kapı nasıl açıldı, o insanlar nasıl peydahlandı? Kimse bilmiyor. Beyaz bir ışık diyorlar, tüm renkleri çalacak kadar güçlü. Ak ve kara olmuş oda. O güçlü ışık itmiş onları. Kendileri nedir, kendileri kimdir, doğaları ve özleri nedir, hiçbir şey bilmiyorlar. Bir hayvan misali, yabanda gece vakti gezen bir ayı misali. Koku alıyorlar, sağı solu kokluyorlar, ama burunları yok. Ağızları yok. Doyuracak karınları yok. O kara koyu gözlerinde keskin beyaz bir nokta, asılmış kalmış. Soruyorlar, ama ortada soru filan yok.
dün ne düsündüm
kişisel blog.
3 Mayıs 2024 Cuma
25 Nisan 2024 Perşembe
Beyaz gül bulutları
14 Nisan 2024 Pazar
-
Selamı sağa verip soldan aldım. Karının götüne dokundum, arşa kalktım. Tanrı göz kırptı, aferim koçum. Dedim ne yavşak adamsın amına koduğumunun pezevengi. Çarptı beni, elektrik değil amk. ALLAH! Çarptı ama elektrikle değil, genelde hep elektrik çarpar. Çarpınca sana dokunuyor, içinden geçiyor. Yani seni bir güzel sikiyor. Uzun lafın kısası tövbe edip imana geldim, çok özür dilerim. Kuytu köşelerde kör gözlerle, elimle arandım fare kırıntılarını ve açlık geldi geçti içimden tüm ağırlığıyla. Özümde birikti karanlık, gözümde değil. Aktı içine ait olduğu yere bir karanlıktan başka bir karanlığa. Yakın olunabilecek her şeyden uzak. Ve bir patates. Sen bir köpeksin, itaat edeceksin, rutinleri atlamayacaksın, ucuza kaçmayacaksın, ucuz olmayacaksın. Kesesinde dolu dolu altın taşıyan bir orospu misali. Kırmızı, kıpkırmızı ve ak ve süt gibi ve ölüm elbet gelecek. Yerleşip hüküm sürecek. Kanatlarının altında estirdiği rüzgar çarpıp geçecek. Boşalacaklar ama belirsiz. Rahatlık ve keyif uğruna değil, küfür ve günah uğruna. O meleğin o alçak kanatları altında. Her şekil ve biçimde. Özden öze akan bir şerbet, ağırlaştıkça ağırlaşıp kıvam alıp bollanıp, ağızdan ağıza dolaşıp, tatlanıpta ballanıp, akıp gusül olacak tövbekar bakirelere.
14 Mart 2024 Perşembe
Üretken üretra
Bilirsiniz, bir yağmur yağar bazen, geceleri güzel, gündüzleri hüzünlü yapar. Bir kadın vardır, o yağmurun her yağışında bir türkü tutturur. Karıştırır fincanının içinde gelecek olan baharı ve aşkı. Tutar sapından, kavrar bir savaşçının kılıcını kavrayışı gibi. Sımsıkı ve kuvvetlice asılır verir ağırlığını verir tüm bedenini, ruhunu, aşkını, hayatını bu uğurda. Bir mücadeledir bu, terdir akan, gözyaşıdır ve hıçkırıklardır boğulan, havayı nemlendiren.
Bir toprak vardır, insanların batmayı sevdiği, düşüncesi bile batırır insanı içine bazen. Ötelerden, çağlar öncesinden gelen, sıcak bir çamurdur bu ve aşktır. Ve emreder çoğu zaman insana, hayasızca, buyurur ve emreder, insan köledir, insan sefildir, insan itaat eder. Bir ve birden çok, her insan ve tek insan, bir olur, iki olur, çok olur bu çamurda, kirler karışır, kirler yıkanır, kirler birbirine bulanır ve hayat anlama yaklaşır, anlamdan uzaklaşır, ikilenir ve teklenir, bütünleşir ve ayrılır.
13 Mart 2024 Çarşamba
18 ekim 2023
Dünü yazıyorum. Dün yazamadım. Akşam çok yorgundum. Uyan baboş. Uyan amk. Sora, saç kestirdim. Baboş bi herif vardı, doğulu? Kıçı kırık. Bekle de bekle sikik muhabbetlerinin bitmesini, mehmet baboş kessin saçımı. Televizyonda devlet bahçeli sıkıyor da sıkıyor anasını satıyım. Koymuşlar önüne yazıyı, okuyoda okuyo amk. Yarım saat hatim indiren hafız gibi, okudu da okudu amk. Mehmet abimde soruyor. Siz? Peki ananız? Parmağını gözüme sokuyor, kulağıma sokuyo, ağzıma sokuyor, burnuma sokuyor. Sokabilse götümede sokucak parmağı. Islattı kesti, adam etti hakkını vermek lazım. Yakışıklı bir pezevenge çevirdi beni. Dedim baboş. Anan? O da dedi baban? Para tokuşu, değişi, deliği . Eve dönüp intihar etmeyi düşündüm saçımı gördükten sonra. Merdivenleri çıkarken vazgeçtim, gittim vakıfbanka, sabah para çekmeye gitmiştim, o yüzden dejavu gibi oldu ikinci gidişimde. Saçlar kıyak, karılar bir kesiyor, sikimi havada kapıp emicekler o biçim. Birazda agresiflik var amk, mehmet eliyle yüzümü sikmeye çalıştığı için. Elinin tersiyle itiyor bide şerefsiz. Amına koyim mehmet seviyorum seni şerefsiz. Girdim bankaya, sıra almaya çalışıyorum, güvenlik sikime bakmasın mı? Sikim açık mı ki bakıyon göt? Çıktım bekledim. Karı telefonda mesaj atıyodu, tık tık yaptım kartla, mesajı bırakıp işime baksın diye. AYY BEYFENDİİĞĞ ONAYLANMASINI BEKLİYORRRRUUUUUMMMMM! Demesin mi? Benim sik kalktı arşa. Haşa. Öyle ty çekip uzaklaştım olay mahalinden. Gittim, ıvır zıvır işler, alışveriş filan. Uyudum uyandım, kafam gidik. Çok uykum vardı. Çocuğu getirdim, ödev yaptırdım filan. Gittim masa aldım. Saçlar yanıyo. Nermine uğramıyorum, istemiyorum..
Pek hatırımda bişey yok. Dünü yazıyorum malum, pek çok detay yitti gitti.
Randevu aldım çocuğa. Telefondaki karı yanıyo anasınııı.. O nasıl konuşmak, o nasıl cilveli tonlamalar. Yatakta sevişiyormuşuz gibi konuştu karı? Randevu alıcam abla, çıkar amından dildoyu. Yoksa ben gelip takıcam arkana. Gidince belki takarım. Oynar başlıklı. Disleksi.
9 Mart 2024 Cumartesi
ciğerimde bir sancı
Zaman akıyor. Bir kum misali. Çölleri çok severim, gidip bir çölde öleceğim ömrümün sonlarına doğru. Gerçi ömrümün sonunu nereden kestireceğim pek bilemiyorum. Herhal, bir şekilde hissederim zamanı geldiğinde. Kafama bir hasır şapka takıp yollara düşeceğim. Hangi yola düşerim bilmiyorum ama yollar kuru ve çorak olmalı sanırım. Uzunca bir yol gideceğim, yolculuk en az bir kaç gün sürmeli veya bir kaç ay. Yollarda hiç yağmur yağmamalı, hava bulutlu olmamalı ve giderken ara sıra denizi görmeliyim. Hangi çöle gideceğime karar veremedim. Sanırım buna yollarda karar vereceğim. İlk gittiğim çölü beğenmezsem, başka bir çöle gideceğim. Çöl, çöl uzun bir süre gezebilirim. Oraya vardığımda yanıma bir miktar yiyecek ve su alacağım. İnsanlar olmamalı, hiçbir insan izi olmamalı. Çölün en çorak en kervan geçmez yeri olmalı gideceğim yer. Çok uzaklarda ve çok ücra bir yerde olmalı varacağım kumlar. O yakıcı kumların içine gireceğim. Bir akrep, bir kobra misali. Cayır cayır yanan kumların içinde, güneş tam tepemde, bir ıslık tutturacağım, tınısı bu dünyanın ötesinde. Terden sırılsıklam olacağım, kumlar ıslanacak. Rahatsızlık ve bir sıkıntı çökecek üstüme. Güneş kafamı haşlayacak. Kulaklarımdan ve burnumdan aşağı sıcaklık akacak. Kupkuru kalacağım sonunda. Kanım, etim ve kemiğim. O kumun içinde öylece asırlar boyu, belki birkaç milenyum. Bir kurt bulur kemiğimi, kemirir belki. Bir yolcu veya meraklı bir turist gelip geçerken görür kemiklerimi. Belki uzaktan bakar, belki yakınına gelip kurcalar kemiklerimi. Belki bir meteor düşer gökyüzünden yeryüzüne. Tam kemiklerimin olduğu yere. Paramparça eder tüm kalıntılarımı, bir çukur oluşturur. Belki de kimse bilmez, kimse fark etmez. O kumlarla bütün olurum, unuturum ve unutulurum. Belki mevsimler döner, dünya eksen değiştirir ve çöller orman olur. 10 metre üstümden değişik egzotik hayvanlar gelir geçer. Doğumlar olur, savaşlar olur. Belki üstümde egzotik ağaçlar filizlenir yaprakları ta göğe açılır ve kökleri gelip kemiklerimi bulur. Belki tüketir kemiklerimi orman, belki beslenir onlardan. Belki biri gelir ve oturur yanıma ben kumların içindeyken. Tutar elimi ve hiç konuşmaz. Hiç ama hiç konuşmaz ve ben öylece uzanırım kumların içinde.
Kapılar açılacak ve kapılar kapanacak. Yaşlı kadın yeni süpürmüş yerleri. Her köşede ve kenarda bir aşınmışlık. Her şey, her şeye sürtünmüş ve her şey her şeyden bir şeyler götürmüş. Kapı kenarlarında, süpürgeliklerde ve eşyalarda hep çizikler.